Ahmet Telli Sözleri

0
5031
Ahmet Telli Sözleri

SAYFA İÇERİĞİ: Ahmet Telli Sözleri, Ahmet Telli Sözleri ve Alıntıları, Ahmet Telli Alıntıları, En Güzel Ahmet Telli Sözleri, Ahmet Telli En Güzel Sözleri, Ahmet Telli Kısa Sözleri, Ahmet Telli Özlü Sözleri, Kısa Ahmet Telli Sözleri


Güzel sözler sitemizin şairler kategorisinde bu sayfamızda Ahmet Telli’yi konuk ettik. Ahmet Telli’ye ait en güzel sözleri ve alıntıları derlediğimiz sayfamızda beğendiğiniz sözleri sosyal medya hesaplarınızda yayımlayabilirsiniz. Sayfamızda yayımlanmasını istediğiniz sözleri yorum bölümünden bizlere ulaştırarak yayımlanmasını sağlayabilirsiniz.


AHMET TELLİ SÖZLERİ ve ALINTILAR

Gün biter gülüşün kalır bende.

Söz de sararır biterken bir aşk.

Bazen üşümek yanmaya eştir.




Kalbimiz, en çok incinen yanımız.

Tenhadır sığındığın bütün kıyılar.

Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada.

Suyu dinlemek gerek, ateş zaten içimizde.

Derler ki son büyük serüvenci yaralıdır hala.

Hangi şehirde yoksan ben kayboluyorum orada.

Kapağı açılmayan kitaplar, unutulmuş aşklar gibidir.

Kavgadan uzak kalmışsan, sevdadan da uzaksın demektir.

Ve senin yalnızlığın ancak dağlara sığabilir bir de türkülere.

Özlemek yanında olma isteğidir. Gülüşünü görmek birazda.




Biten bir aşk için söylenecek söz şu olmalı: – Güzeldi yine de…

Yorgunum, yorgunum, yorgunum. Gereklilik kipinde yaşamaktan.

Gidersen kim sular fesleğenleri kuşlar nereye sığınır akşam olunca.

Günler mi unutturdu bize sevinci yoksa aşındırdık mı kimi duyguları.

İnsana en çok şiir yakışıyor. Sonra yeryüzüne yağmur. Gökyüzüne mavi.

Beni artık kimseler aramasın, aşkın en tabanında yattığım anlaşılmasın.

Büyük aşklar yolculuklarla başlar ve serüvenciler düşer bu yollara ancak.

Dedi ki o: Yoruldum insan olmaktan, insan yorulur bazen insan olmaktan.

Kapağı açılmayan kitaplar, unutulmuş aşklar gibidir. Kitaplardan söz edelim.

Hiç özlemedim seni, özlemek dostluktandır, dostluğundan öte bulmalıyım seni.




Her aşk bir ayrılık gizler, ayrılıklarsa bir merhabanın sıcaklığını taşır kendisinde.

İnsanın en görkemli yanı yaşamak ve susmak belki; İkisi de sevgiler kadar anlamlı.

Ve şimdi uysal bir kedi gibi sokuluyorsun, gergefini sessizce işleyen gecenin koynuna.

Aşklar mı diyordun, anladım. Senin incindiğin, benimse yollara düştüğümdür yeniden.

Şimdi beni uçurumdan atsan, düşene kadar aklımdaki tek şey; sırtıma değen ellerin olurdu.

Saçlarına gül takmam. Bir ırmak gibi akıtırım ovaya. Soluğunla yanar dudaklarımın bozkırı.

Sesim yoktu. Karanlığın karnında yitirdim sesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf’tum belki.

Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam karşılıksız bir mektup kadar burkuluyor kalbim.

Hiç kimse bir aşkı onarmaya kalkmasın, kaybedilmeye değer en güzel anında bitirilmişse eğer.

Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük.

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir. Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü.

Yüreğim diyorum, kekeme, alıngan, serseri yüreğim sen nerden bilebilirsin bir şiirin nasıl yazıldığını.

Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz, belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün.

Sığındığım her yer adınla anılır. Ben girerim sokağı devriyeler basar. Bir de gülüşün eklenir kimliğime.

Ve kent çıngıraklı bir yılan kadar zehirlidir artık sevgilin mahpusken üstelik kirli bir lekeye döner umutlar.

Adını bile koyamadığın bir boğunç dolmakta şimdi yüreğine. Ve usulca ağmaktadır gözlerinin peteğine ağulu bir hüzün.

Gitmek. Bir hançeri inceltip, okyanusa daldırmak isteği ya da düşebilmek atlaslarındışına ki ey kalbim, yalnızsın bu yolculukta da.

Büyülendim ama büyüyemedim. Aklım ermedi aynalara ve suya. Yüzümü gösterip kalbimi neden, sakladıklarını öğrenemedim.

Kadınların şarkı söylemesinden, onların şiir okuyuşundan, benim açılamadığım kadar denize açılmalarından hoşlanıyorum.

Söylenecek bütün sözler sevincin ve sevdanın savunulmasına dairdir. Ve şimdi onlar yaralarını saracak birilerini beklemektedirler.

Ağrılardan yoruldum, gitmeliyim buralardan içimdeki buharlaşan cıvayı soluyorum artık yoruldum, gereklilik kipiyle yaşamaktan.

Ömrüm diyorum şimdi ömrüm. Üzgün bir çocuksun sen ve yalnız. Öyle kal çünkü bu dünyada, sana en çok mutsuzluk yakışıyor.

Bunca acıyı bunca aşkı nasıl da sığdırmışsın yüreğine, istersen al koy kendi ellerinle.. Fırtınaları da. Sen yüreğin kadar büyüksün unutma.

Burada yağmur yağıyor ama sen şemsiyeni almadan gel yine de. Özletiyor bu çılgın sağanak seni sırılsıklam özletiyor biliyor musun?

Suya düşen bir karanfilse yüreğin, bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm vursun seni o taştan bu taşa o çağlayandan bu çağlayana.

Karşılığı yok hiçbir acının her şey gölgesi kadar ağır sormuyorum artık sormuyorum hergün yeniden kodlanan umutlarla kirletiliyor dünya.

Yanlış, daha baştan yanlış bir şiirdi bu, biliyorum. Ve belki ömrümüzün yakın geçmişi bu kadar doğruydu ancak, kimbilir. Kalbim unut bu şiiri.

Ayağı kayan bir çocuk kadar şaşkınım, bilemedim düz yolda yürümenin imlâsını. Kanayan dizlerime bakıp da ağlamayı öğrenemediğim gibi…

Yaşandı mı o sıcak kış, yaşlandık mı? Aynalara bakmaya vakit bulamadık. Dönüp dönüp birbirimize bakmalardan, yaşandı mı o sımsıcak kış, ne dersin?

Sistemin kendine verdiği “sanatçı” rozetini şeref madalyası gibi taşıyanlara, madalyaların çoktan işporta malı olduğunu haber verecek biri olmalı.

Hiçbir an’ını tanımlamaya kalkmadan, Kısacık ömürler biçiyoruz kendimize. Sonra yolculuklara çıkıyoruz, bir kentten ötekine giderken özlüyoruz bir başkasını.

Her sayfası kederle kararan bir hüzün defterine döner günler.Ve her sabah ‘merhaba hüzün’ “merhaba yalnızlık” diyerek başlarsın hayata. Ama hayat bağışlamayacaktır seni, unutma.

Saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru; -Aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm kendimi, seni ve bütün dünyayı.

Beklenmedik bir anda terk edilmişsindir bütün sevdiklerince. Suçlamak istemesen de hiç kimseyi üzünçle yanmakta yüzün, Adını bile koyamadığın bir boğunç dolmakta şimdi yüreğine ve usulca ağmaktadır gözlerinin peteğine ağulu bir hüzün.

Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan. Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam. Her akşam mektup yazarım dağlar kadar. Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun. Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.