Atilla İlhan Sözleri

0
5555
Atilla İlhan Sözleri

SAYFA İÇERİĞİ: Atilla İlhan, Atilla İlhan Sözleri, Atilla İlhan Alıntıları, Atilla İlhan Sözleri ve Alıntıları, En Güzel Atilla İlhan Sözleri, Etkileyici Atilla İlhan Sözleri, Anlamlı Atilla İlhan Sözleri, Atilla İlhan Sözleri Facebook,  Atilla İlhan Kısa Sözleri, Atilla İlhan En Güzel Sözleri 


Sayfamızda Türk şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmen olan Atilla İlhan sözleri yer almaktadır. En güzel Atilla İlhan sözleri ve alıntılarını derlediğimiz sayfamızdan sosyal medya aracılıyla paylaşımda bulunabilir, mesaj yoluyla sevdiklerinize ulaştırabilirsiniz.


ATİLLA İLHAN SÖZLERİ

Aydınlık neyin oluyor senin.

Ben sana mecburum bilemezsin.

İnanmakta geç sevmekte çabuktum.




Canını kurtarayım derken vatanından olursun.

Kolay diyorsun, gel bir de sen yaşa sensizliğimi.

Ben çocuklar gibi sevdim! Devler gibi acı çektim.

İnsan sevdiğini bırakmaz, sevmek bırakır insanı.

Yaşarken çektirdiler, şimdi doğumunu kutluyorlar.

Türk aydını dediğimiz kişi, Batı’nın manevi ajanıdır.

Acı bir tütün gibi yakıyor genzimi, senden uzak olmak.

Bekleme yapmayın! ‘Aşk’ını alan ‘acı’ya doğru ilerlesin.

Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü, isyan haktır.

Ben gidip başıma belâlar aramışım o kalıp Mevla’sını bulmuş.




Eğitim, savunma ve ekonomi milli olmalıdır, olmazsa Sevr gelir.

Ben hiç böylesini görmemiştim, vurdun kanıma girdin kabulümsün.

Bana ait ne varsa seni korkutuyor. Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil.

Oysa ben akşam olmuşum yapraklarım dökülüyor usul usul adım sonbahar.

Döndüm arkamı sana, sen sırtımdan vurmayı seversin, yüzüm ağır gelmesin…

Gel sevgilim gel, benim dünyama gel, çok zaman var içimde yerini hazırladım.

Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın.

Mutluluk uzun sürmez mutlaka gündeliktir. Ölüme yenik düşen aslında korkuya yeniktir.

Geleceğim bekle dedi, ben beklemedim o da gelmedi, ölüm gibi bir şeydi ama kimse ölmedi.

Ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak, hiç doğmamayı isterdim ama bir kere doğmuşum ölmek yasak.




Sanat, toplumsal bir çabadır; toplumdan gelir, topluma döner. Fakat gelenle giden aynı şey değildir.

Bir gün seni unutmak zorunda kalırsam, aşkımın küçüklüğüne değil, çaresizliğimin büyüklüğüne inan.

Hayat zamanda iz bırakmaz, bir boşluğa düşersin bir boşluktan. Birikip yeniden sıçramak için. Elde var hüzün.

Aydınlık neyin oluyor senin, gökyüzü akraban filan mı, beni bulur bulmaz gözlerin şimşek çakıyorum yalan mı?

Gözlerin gözlerime değince felâketim olurdu ağlardım beni sevmiyordun bilirdim bir sevdiğin vardı duyardım…

Ah nerde gençliğimiz sahilde savruluşları, başıboş dalgaların yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller elde var hüzün.

Sana gelirken hep ellerim ceplerimde gelirdim, olur da aşkımın elleri üşümüştür. Avuçlarımda ısıtırım diyerekten.

Bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam, ay ışığında deniz akordeon solosu, pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam.

Ne kadar yoksul ve çıplak görünürse görünsün ağaçlar, o kadar yakındır ilkbahar özsuyu yürümüş dallara uğultuyla bakarsak.

İnsan olmanın bütün komplekslerini yenmiş, günü dipdiri yakalayan, hayatın anlamını çözmüş bir bilge insan; bir yol gösterici.

Kestiremedik ne yaptığımızı kim olduğumuzu sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk köy köy bucak bucak memleket memleket.

Batık bir gemiymiş aşk limanında, kader bu deyip de avutma beni. Ayrılık kapımızı çaldı sonunda senden son dileğim unutma beni.

Beni de kırdılar ben artık küsüm, yağmurları yağmıyor ağaçlarıma sularından içmiyorum susadım ama beni de kırdılar soğuk bir ölüm.

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün dağıtır gecelerim sarışınlığını uykularımı uyusan nasıl korkarsın, hiçbir dakikamı yaşayamazsın.

Ağzımın tadı yoksa hasta gibiysem, boğazımda düğümleniyorsa lokmalar, buluttan nem kapıyorsam, inan hep güzel gözlerinin hasretindendir.

Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan koşar gibi yürüyüşün karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün.

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu birkaç hayat çıkarır yaşamasından hangi kapıyı çalsa kimi zaman arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu.

Gök yarıldıkça şimşeklerden soğuk aynalarda kilitliyim tırnaklarımdaki elektrikten su gibi erir iliştiklerim kıvılcımlar uçar kirpiklerimden.

Çoğu zaman üç beş kişi için yazdığımızı sanırız, onlar bizi okumazlar. Asıl seslendiklerimiz, hiçbir zaman tanımayacağımız, başka üç beş kişidir.

Bu yollara düşecek adam mıydı çiçek yaptırmalar parfüm filan bu sefer yakasını fena kaptırdı Sevtap başını yiyecek anlaşılan boş versene, daha ölmedik ulan.

İkimiz iki sap buğday olsak sen benim olsan, ben senin olsam bir gece vakti aklına gelsem uykunu tutsam bırakmasam seni kucaklasam, kucaklasam.

Beni koyup koyup gitme, n’olursun durduğun yerde dur, kendini martılarla bir tutma, senin kanatların yok düşersin yorulursun beni koyup koyup gitme, n’olursun.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim, ölümüm birden olacak seziyorum, hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim. Aysel git başımdan seni seviyorum…

Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o bir yerin üşüse onun sıcaklığı öbürü en içten çağrını işitmiyor alıp tutmaksa o basıp gitmekse o bakışları kıyısız deniz uzaklığı.

Ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi aklımda tutuyorum, büyüdükçe büyüyor gözlerin, ben sana mecburum bilemezsin, içimi seninle ısıtıyorum.

Hava soğuk olmalı, ağaçlar bütün duman, eğer bulabilirsen ölü bir kar getir, beyazlığı kalın bir su gibi uzayan. Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek batan bu köhne şileb de ne işleri var.

Sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin, hiç görmediğim yıldızlar, gözlerine doğmuş bir büyüklük duygusu, dağlar gibi yüreğinde ah biz mutluluğu böyle aranıp duracak mıyız?

Bana bir şimşek çak çok yanlış anlaşılmaktayım, hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor içimdeki zemberek boşandı boşanacak, yaşamak mı gerek yoksa unutmak mı şaşırmaktayım.

Saatler bizim değil kitaplar bizim değil bizim değil yaşamak bizim değil hiçbir şey kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim buna rağmen mutluluğa inanıyoruz.

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular, yağmur giyerlerdi sonbaharla bir azıcık okşasam sanki çocuktular, bıraksam korkudan gözleri sislenir, ne kadınlar sevdim zaten yoktular, böyle bir sevmek görülmemiştir.

Son umut kırılmıştır, Kaf Dağı’nın ardındaki ne selam artık ne sabah, kimseler bilmez neredeler namlı masal sevdalıları, evvel zaman içinde kalbur saman ölür, kubbelerde uğuldar bâkî çeşmelerden akar Sinan an gelir Lâ İlâhe İllallah Kanunî Süleyman ölür.

Ne vakit bir yaşamak düşünsem, bu kurtlar sofrasında belki zor ayıpsız, fakat ellerimizi kirletmeden ne vakit bir yaşamak düşünsem, sus deyip adınla başlıyorum, içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin hayır başka türlü olmayacak, ben sana mecburum bilemezsin.

Adımla nasıl berabersem öylece beraberiz seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye gönlümüz mutluluğa inanmış olmanın gururuyla rahat koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz ve sonra her zaman her ölümlüye aynı şartlar altında kısmet olmayan gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.