Falih Rıfkı Atay Sözleri

0
6649
Falih Rıfkı Atay Sözleri

SAYFA İÇERİĞİ: Falih Rıfkı Atay Sözleri, Falih Rıfkı Atay Sözleri ve Alıntıları, Falih Rıfkı Atay Alıntıları, En Güzel Falih Rıfkı Atay Sözleri, Kısa Falih Rıfkı Atay Sözleri, Falih Rıfkı Atay Kitap Alıntıları, Etkileyici Falih Rıfkı Atay Sözleri, Falih Rıfkı Atay Kısa Sözleri


Güzel sözler sitemizin yazarlar kategorisinde Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerinden, yazar ve milletvekili olan Falih Rıfkı Atay kitap alıntıları ve sözlerine yer vermekteyiz. Sayfamızda yer alan sözleri sosyal medya hesaplarınızda yayımlayabilirsiniz.


FALİH RIFKI ATAY SÖZLERİ

Kılık değiştirmekle insan batılı olmaz.

Kisiz ve kedersiz ölüme gitmek güçtür.

Zehir kadar acı da olsa hakikat ilacını içiniz.




Gözlerinde Mustafa Kemal’in parıltılarını gördüm!

Menfaat karşısında küçülenlerden, büyük yetişmez.

Çölün en büyük sırrı bir damla su ve bir avuç gölgedir.

Altın kuma atıldığı zaman sesten başka her şey verir.

Büyük harbin kanun kafası, bürokrasi kadar zararlı idi.

Vazifeler şahıslarla olmaz, şahıs yoktur, millet vardır!

Akıl hürdür, dilediği gibi düşünür, serbestçe arar ve bulur.

İdealsiz bir millet cansız düşer. Geriye doğru ideal de olmaz.

Eski nasihattir, hayvan üstünde her an uyanık bulunmalı derler.

Geri ile yarışa çıkılmaz, halifeliğe padişahlığa kadar yolu vardır.




Görmek için aydınlık ve görülmemek için zulmet (karanlık) lazımdı.

En azılı katili, eli titrek bir hakim mahkum eder ve bir çingene asar.

Hiç bir vatan hizmeti, vatana yapılmış olan fenalığı mazur göstermez.

Sizin küçük mutluluklarınızı kıskanmadan benimseyen kaç dostunuz var?

En sağlam sütunlar üstünde durduğu sanılan devir, bir karton kale gibi yıkılmıştı.

Sen hiç ölü tank gördün mü? Öldürmeye mahsus şeylerin cesetleri ne kadar acıklı…

Kudüs’ün yerli meselesi, Yahudi-Arap meselesi: Bir avuç Yahudi, altı yüz bin Arap!

Türk, harpte kullanılmış, kıymetlendirilmiş, destanlaştırılmış, sulhta ise bırakılmıştır.

Biz, ormanlarımızı, madenlerimizi, mahsüllerimizi değil, biz Türk’ümüzü işletmiyoruz.

Şunu hissettim ki, dağları, kumları ve ufukları ölü doğan çölde yaşayan şeyler iki kat yaşıyor.




Çöl gecesi, mehtap gibi ışık veren yıldızlarla aydınlık, iki çadırın dargın profili üzerine çöküyor.

1913′ te bir Mustafa Kemal, yüzyıl sonrası için bile hayaldi, Fantazi romanlarında bile yeri yoktu.

Bulamadığımız zaman hiç yememek, bulduğumuz zaman sonuna kadar yemek zaten adetimizdi.

Çöl nankör bir şeydir, muharebe kumun bazı yerlerini kanla çamur etmekten başka bir iz bırakmıyor.

Her tarafta bir neslin kahramanları var, kahramanlar için iklimler, düşmanlar, denizler, karalar birdir.

Türk enerjisi, ancak planlaşmış, nizamlaşmış, inzibatlaşmış bir çarka takıldığı zaman mucizeler yaratır.

Atatürkçüler yalnız Türkiye’yi gerilikten değil, Müslümanlığı da yobazlığın elinden kurtarmak durumunda.

Aydınlar azınlığı kara kalabalık içinde ne yapacağını şaşırır. Ahlâkını bozmadıkça politikada başarı sağlayamaz.

Bürokrasi bilhassa bizde tembelliği, karasızlığı, kafasızlığı kötü niyeti, bilgisizliği meşrulaştırmak demek olmuştu.

Atatürk’ün ölüm felsefesi sade idi:”- Ölümü istemek bir cesaret değildir ama ölümden korkmak ahmaklıktır,” derdi.

Devrimciler devrinden sonra özürcüler devri… Bu milletin talihi bu. Tahterevalli. Bir yukarı ve arkasından hemen bir aşağı!

Mustafa Kemal, yeni seçimleri ve yeni partiyi hazırlıyordu. Pek az kimseler yeni bir devlet kurulduğunun farkında idiler.

Atatürk devrinde vatan kurtulmuştur. Yalnız bu şeref, bir vatandaşın millî tarihin en büyüklerinden biri olmasına yeter.

Anayasaya ve medeni kanuna göre kadın ve erkek eşittir. Bir kadın nasıl iki koca alamazsa bir erkek de iki kadın alamaz.

Kanuna güvenlik ve saygı olmayan yerde zarar o kadar büyüktür ki, hiç bir fena kanun, memlekete o kadar ziyan vermez.

İnsan kum üstünde şehit bırakmaya dayanamıyor, çünkü ne mezarı, ne izi kalıyor. Bir denizde insan bu kadar kolay kaybolabilir.

Bu akşam ki gerçek, ortalık ağarmadan tersine döner. Çöl ve yarı çölde menfaat ve kuvvetten başka hiçbir kuvvet hüküm sürmez.

Bir ara irkilip durdum. Bir kuyunun içinden gibi, o kadar derin, bir ruhun içinden gibi, o kadar acılı bir inilti dalgası geliyor.

Yalnız övünmek, bu yüzden de övülmek zaafı bizi kendi kendimizi. çevremizi ve çağımızı öğrenmekten mahrum bırakmıştır.

Halep’ten Aden’e kadar süren o koca memlekette bir Arap meselesi vardı zannetmeyiniz. Arap meselesi denen şey Türk düşmanlığı hissi idi.

Ömürlerini yeniden yaşamak isteyenler çoktur. Bizim kuşaktan ömürlerini tekrarlamağa cesaret edenler bulunabileceğini pek sanmıyorum.

Mavi gözlerine baktıkça, gelecek zamanların rüyalarını görürdük. Acaba eserini tamamlayıncaya kadar yaşayacak mıydı? Bütün kaygımız bundan ibaret.

Tanzimattan beri okullarımıza yabancı dil dersi konmuştur. Fakat öğretim metodu o kadar kötüdür ki okuldan çıkanların yüzde ikisi-üçü ancak biraz faydalanmıştır.

Mustafa Kemal, Büyük Harp’e girme aleyhinde idi: Kafa ve sanat adamı olduğu için! Mustafa Kemal, Kurtuluş Harbini bırakma fikrinde asla bulunmadı: Vatan adamı olduğu için.

Kaybolmuş yolcular için sapsarı mesafeler üstünde ayak çizgileri bulmaktan daha büyük talih olabilir mi? Çöl ölü bir şeydir, insan, izlerde bu cesedin çarpan kalbini ve uyanan canını görür.

Bugünkü batı uygarlığının mayası eski Yunan bilim ve felsefesidir. Temeli nedir bu bilim ve felsefenin? İnsan aklını; sormakla bilmek, anlamak, açıklamak ve yorumlamakla hür kılmak.

Çölle sıcak, insana suyu düşündürür: Uzun bir yaz günü, bir çöl yazının günü, bir delikten ateş kuyusuna iniyor gibi, gittikçe eriyerek yürüyen asker için bir içim sudan, yüzüne serpilmiş bir avuç sudan mukaddes ne olabilir?

Gençler, bizim çektilderimizi çekmemek ve bu halka çektirmemek için, siz de Atatürk’ü unutmayınız. Mustafa Kemal bizimdi. Atatürk sizindir.

Düşününüz: Yirminci yüzyılda ilerleyen memleketler görmüşsünüzdür. Kalkınan, duraklayan, yerinde sayan memleketler de görmüşsünüzdür. İlerlemişken, pişman olmuş gibi, gerileyen bizden başkasını gösterir misiniz?

Ben, ömrümde hiçbir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım. Bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütün şiirlerin üstünde bir şiirdi. Ne olmuştuk biliyor musunuz? Kurtulmuştuk.

Yalnız bozuk dil değil, bir de bozuk ağız meselemiz var. Argo ve küfür bizim çocukluk ve gençliğimizde, aşağı katın ve arka sokağın bir ayıbı idi. Şimdi bir çeşit züppe süsü olmuştur. Bu çeşit züppe; giyinişinde, yürüyüş ve oturuşunda, traş ve konuşmasında tabiiden uzaklaşmağı, nedense marifet sanıyor. Kalabalıklarda, çok defa, kulağınızı tıkamaktan kendinizi güç tutarsınız.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.