Kürşat Başar Sözleri

0
5347
Kürşat Başar Sözleri

SAYFA İÇERİĞİ: Kürşat Başar Sözleri, Kürşat Başar Sözleri ve Alıntıları, Kürşat Başar Alıntıları, Kürşat Başar Kısa Sözleri, En Güzel Kürşat Başar Sözleri, Kürşat Başar Sözleri Facebook, Kürşat Başar Kitap Alıntıları, Kürşat Başar Aşk Sözleri


Sayfamızda 1963 İstanbul doğumlu olan yazar, gazete, dergi yöneticisi ve televizyon programcısı olan Kürşat Başar’ a yer vermekteyiz. Sayfamızda en güzel Kürşat Başar sözlerini bulabilirsiniz. Sayfamızda yer alan sözleri sosyal medya hesabınızdan yayımlayabilir mesaj yoluyla sevdiklerinize gönderebilirsiniz.


KÜRŞAT BAŞAR SÖZLERİ

Bilgi, ölümcül bir dosttur.

İnsan yüreğinin çılgınlığına son yok.

Derler ki cesur insanlar dürüst olurlar.




Ne yapalım gerçekler pek şiirsel değil.

İnsan soykırım yapabilen tek canlıydı.

Hayat zormuş. Ben tabii bunu sonradan öğrendim.

İnsan kimi seveceğini seçebilir mi? Seçemiyormuş.

Zaten aslında aşk da yaramazlıktan başka nedir ki?

İnsan hayatında sözcüklerden çok kullanılan ne var?

Her kitap, her okunuşta, herkese başka şeyler anlatır.

Çok şey hatırlarım ama daha çoğunu unutmak isterim.

Ne yapalım, eskiyen yalnız aynadaki yüzümüz olmuyor.

Sonsuza dek yanımda kalacağını sandığım şiiri kaybettim.




Kimsenin fazla zamanı yoktu başkalarının acısıyla uğraşacak.

Yine gidiyorsun, ben hep böyle senin hasretinle yaşayacağım.

Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın.

Evet, kadınların hayalleri var ve biz onları ancak yıkabiliyoruz.

Belki de hayatın sırrı, onun taşıyamayacağı kadar ağır bir şeydi.

Cehennemin, kişinin çırılçıplak yalnızlığı olduğunu yeni anlıyorum.

Bir düş yaratıyoruz içimizde. O da beni seviyor benim düşümün adı.

Ama işte hayat güldüğünüz şeyleri başınıza getirip size gülüyor sonunda.

Hayatı fazla ciddiye alma,hayatı ciddiye alanlar dünyanın en sıkıcı insanlarıdır.

Günün birinde hepimiz yalnızca başkalarının dilindeki sözcüklere dönüşeceğiz.




Sen hiç bilmiyorsun, yalnız sesini duymak bile bütün dünyayı unutturuyor bana.

Hayat değişmeye mecburdu. Ama böyle birilerinin istediği gibi çabucak olmuyordu.

Kitapların içinde bazen unuttuğumuz tanıdıklara, yitirdiğimiz insanlara rastlar mıyız?

Bazı aileler aynı zamanda bir pansiyonun rastlantıyla bir araya gelmiş konukları gibidir.

Bazı insanların hayatını tek bir sözcük belirler. Benim hayatımı belirleyen sözcük: Özlem.

Birini sevmen için elle tutulur bir neden bulamıyorsan, onu sahiden seviyorsun demektir.

Ama akıl duygulara pek fazla hükmedemez de, duygular aklı kendilerine uydurmayı becerir.

Kürşat Başar SözleriBazı şeyler unutulmaz.Yanınızdayken bile özlediğiniz,yanınızdayken bile hatırladığınız biri gibi.

Kendimi hem özgür hissediyorum hem de aynı zamanda kafese girmiş gibi… Anlatması zor bir his.

Ne olursa olsun hayatını durdurma! Durup hayata bakmaya başladığın zaman yaşamak zordur.

Ama çoğumuz, söylemek isteyip de söyleyemediklerimizle bu dünyayı bırakıp gidiyoruz, değil mi?

Korkarım bir sabah uyanacaksın ve artık başkasına verecek bir parçan kalmadığını göreceksin.

Çünkü biliyor musunuz, insanın neler yaşadığı çok önemli değildir. Önemli olan ne hissettiğidir.

Hepimiz günün birinde kendimiz için doğru olanı seçerken bir başkasının yaşamını altüst edebiliyoruz.

Bazen sözcükleri unutuyorum. İnsan sözcükleri istediği gibi bir araya getiremediğinde ölmek istiyor.

Bildiğim diller var ama hiçbir dilde o an içinde bulunduğunuz duyguyu anlatabilecek sözcükler yok.

Kürşat Başar SözleriAma asıl düşlerimi sevdiğim kadınlarla yaşamak isterim . Bir düşü paylaşabilirsen her şeyi paylaşabilirsin.

Çok uzaklarda, şu anda neler yaptığını, beni nasıl bir fotoğrafla hatırladığını artık bilmediğim bir sevgilim var.

Sanki bana hala, bir insanı istemenin, sevmenin en son noktası buymuş gibi gelir. Birini yemek istemek!

Yol açtığı bütün savaşları yine o renkli kağıt parçalarının kazandığı bir dünyada adaletten söz edilebilir mi?

Belki de herkese göre bir yer var dünyada, diyorum, Herkese göre biri var ama herkes doğru yerde değil.

Gerçek sizi mutsuz ediyorsa gerçeği kurgulayın , belki kendinizi aldatmayı başarırsınız, hatta başkalarını da.

Bütün bir hayat, onun kucağına yatmış,saçlarımı okşarken benimle konuşmasının yanında hiçbir anlam taşımaz.

Acaba çocukluk mu kentleri güzelleştirir anılarda? Yoksa gerçekten de yıllar geçtikçe bozuyor muyuz onları?

Böyle konuşmaları sevmem. Eğer bir konuşmanın sonunda kimsenin istediği olmayacaksa konuşmak neye yarar?

Televizyon kanalları açıldıkça, sinema salonları doldukça bunların kitapları yok edeceği düşünülmüyor muydu?

Hem nereye gittiğini umursamayan bir kelebek gibi uçuyorum hem de bir yere konmak ihtiyacıyla çırpınıyorum.

Hayat hiç beklenmedik bir anda biten bir şey. İçinizden gelen neyse onu yapın… Fazla düşünmeye zaman yok.

Yazarak, sonra bir daha hiç yazmayarak ve şimdi yeniden bu tutsaklığa geri dönerek de beceremedim yaşamayı.

Hepimiz ”doğru olan”ın, başkalarının onaylayacağı, genel geçer kurallara göre benimsenmiş birşey olduğuna inanırız.

Nasıl olup da farklı zamanlarda,farklı yerlerde birbirine bunca benzeyen birer geçmişe sahip olduğumuza şaşırıyorum.

Ne garip,heρ en sevdiklerimize en söylenecek şeyleri söylemiyoruz ya da söylüyoruz ama o zaman da onlar duymuyor.

Bazı insanlar hayatlarını kendi istedikleri gibi kurarlar. Geri kalanlarsa onların yaptıklarını birbirlerine anlatıp dururlar.

Ama insan kendisi için yılların geçtiğini kolay kolay anlamıyor. Yaşlanmanın, ölümün başkaları için olduğunu sanıyor.

Aşk, birinin sizi bırakıp gitmesinden korkmak mı acaba? Gidip de gelmezse hayatınızın yarım kalacağını düşünmek mi?

Meğer insan kendisini hiç tanımadan yıllar yılı yaşayabilirmiş. Hatta belki de bütün bir ömür boyunca kendisini bir başkası sanabilirmiş.

Uzaktan gelen, ara ara duyulan bir müzik bana geçmişi, unuttuğum insanları, sevdiğim yüzleri, unutulmaz konuşmaları hatırlatıyor.

Ne yazık ki insan kendi hapishanesinin anahtarını bulamıyor, hatta çoğu zaman asıl mahpusun kendisi olduğunu bile anlayamıyor.

Sanki kendi dışıma çıkıp kendime uzaktan bakıyor ve benim yerime bütün bunları yapan, hala yaşamayı sürdüren bu surete şaşırıyordum.

Ve biliyorum ki hayat hep dağılır. Biz onu ne kadar bir düzen içine sokmaya çalışsak, kendimize göre yeniden oluşturmayı denesek de.

İnsanın en beklenmedik mutluluktan, gökyüzüne dokunacağını sandığı bir yerden ansızın korkutucu bir boşluğa düşmesi hiç de zor değildir.

İnsanlar üzüldüklerinde yitirdikleri geçmişi hep güzel yanlarıyla hatırlıyor. Ama bazılarının geçmişte güzel bulacağı en küçük bir şey bile yok.

Çünkü oradan, çok uzaklardan, bambaşka bir yerden kendimize baktık ve sonsuzluğun içinde yalnızca bir toz tanesi olduğumuzu anladık.

İnsanlığın asıl zenginliği bu farklılıklarken nasıl olup da binlerce yıl boyunca farklı olanı yok etmeye çalışmanın saçmalığını anlamamış olabiliriz?

Bazı insanlar başlanmışken bitirilmek için okunan kitaplara benzer. Sonunda ne olacak diye merak edip okursun ama sonunda hiç bir şey olmaz.

Güzel kalan yaralar vardır… Sen de benim bazen zamansız bir dokunuş, bazense mevsimsiz bir yağmurla sızlayan ama heρ güzel kalan yaramsın.

Şimdi anlamıştım ki hayat bizden büyüktür ve biraz güçlü bir rüzgar bile kurduğunuz bütün o kumdan kaleleri çocuksu bir keyifle ansızın yıkıverir.

Benim bunca zamandır anladığım şu: Sağlıklı beslenmenin ana unsuru, ne kadar lezzetli şey varsa zararlı, ne kadar tatsız şey varsa yararlı olduğu.

Yalnızca birkaç semt öteye gitmek bile bunca zaman alırken birbirinden böylesine uzak iki dünya arasındaki geçişin saniyelere bağlı olması ne garip!

İnsan bazen kendi içindeki gizli kapıların bile yerlerini bilmiyor. Bazen bir rastlantıyla ya da karşısına beklenmedik bir anda çıkan biri sayesinde öğreniyor.

Dünyanın her yerinde birbirine benzeyen insanlar var. Birbirine benzeyen hayatlar… Aynı sıkıntılar, aynı mutluluklar, aynı çözümsüzlükler, aynı kavgalar.

Bir kenarda durup yalnızca seyretme şansınız da yok,seyirci bile olsanız oyunun içindesiniz, bir biçimde onun parçası olmaktan başka hiçbir seçeneğiniz yok.

Neden herkesi üzüyorum, tek istediğim, kimseyi üzmemek olduğu halde , neden en sevdiğim insanlar bile günün birinde benim yüzümden acı çekiyor?

Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu. Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın.

Sizin hayatınızda hiç kayıp bir gün var mıdır? Yaşanmış ama kaybolmuş, kimsenin bilmediği, unutulmuş, sizin bile artık gerçekliğinden emin olmadığınız bir gün?

Kendi kendime derdim ki, beni ateşlerde yaksalar bile bunlara benzemeyeceğim. Ben başkalarının duymak istediği cümleleri kurmayacağım. Benzemedim.

Erkeklerin ne yapacağı belli olmaz, belki de onlardan bir şey beklemekle hata ediyoruz, sürekli bir şeyler yapmalarını bekleyerek asıl güzel olan anları da bozuyoruz.

Bazen kendimizi bir hayalin içinde sanırız ama aslında yaşadıklarımız gerçektir.Bazende her şeyi gerçek sanırken aslında yalnızca hayal gördüğümüzün farkına varmayız.

İnsanın başka yerlerde başka hayatlar kurup kendisini tümüyle bir başkası gibi göstermesi mümkün ama aynaya baktığında gördüğü kendi yüzünden kurtulması mümkün değil.

Hatırlamak güzeldir derler. Hayır, değildir. Anılar bir an için bizi gülümsetse bile hemen sonra elimizi uzatıp tutmaya çalıştığımızda silinip giderler ve ne yaparsak yapalım ancak acı verirler.

Hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey,doğruları bilip yanlışları seçmek istemesi midir? Belki ondan da kötüsü, yanlışları seçmek istediği halde doğruları seçmek zorunda kalmasıdır.

Ve eğer kadınların kalbine giden bir yol varsa, inanın bana, sözcüklerden geçer. Hatta o yol sözcüklerle döşelidir. Başka hiçbir şey doğru bir sözdizimi kadar bir kadının başını döndüremez.

Bu ülkede yağmur yağdı, kar yağdı diye sevinemezsin. Bir yerleri sel basmıştır, insanlar perişan olmuştur, zaten trafikten bir yere ulaşamazsın. Öyle romantik ya da neşeli şeyler değil bunlar bizde.

Belki de insanları bir türlü anlamayışımızın, günün birinde en beklenmedik biçimde bizi şaşırtmalarının nedeni, hep bir bütün olarak bize verdikleri görüntüyle yetinip farklı parçalardan oluştuklarını unutmamızdır.

Tenimde, tenimin altında bir yerlerde, o şarkıdaki gibi saklıyorum onu. Bir düşte elimden tutuyor ama çok çok uzakta, göremiyorum bile. Nasıl olup da görünmeyecek kadar uzaktayken elini tutabildiğime şaşırıyorum.

Birbirimizden kaçıncı kez kopuşumuzun simgelerinden biri de rüzgarla dolup soğuyan, sabaha dek sobanın başında çay içtiğimiz ama bir türlü ısınamadığımız o sonbahar akşamı olmalı. Ben yine sessiz, çok sonra ayıklanacak anmalıklar mı topluyordum?

Hep derler ki, hayat insanın elinde olan bir şeydir, insan kendi kaderini çizebilir. Sakın inanmayın. Hayat bizim asla bilemeyeceğimiz rastlantılarla çizilmiş bir kaderin elindedir. Çünkü hangimiz günün birinde karşımıza çıkan beklenmedik bir rastlantının.

Sanki dünya da bizim gibi büyümüş ve sihrini kaybetmiş. Çünkü oradan, çok uzaklardan, bambaşka bir yerden kendimize baktık ve sonsuzluğun içinde yalnızca bir toz tanesi olduğumuzu anladık. Sonsuz evrenin içinde bir toz tanesi… Anlayabildik mi gerçekten?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.