Ece Temelkuran Sözleri

0
5148
Ece Temelkuran Sözleri

SAYFA İÇERİĞİ: Ece Temelkuran Sözleri, Ece Temelkuran Sözleri ve Alıntıları, Ece Temelkuran Alıntıları, Ece Temelkuran Kitap Alıntıları, En Güzel Ece Temelkuran Sözleri, Ece Temelkuran Kısa Sözleri,  Ece Temelkuran Sözleri Facebook, Ece Temelkuran Sözleri Twitter, Kısa Ece Temelkuran Sözleri, Kitap Alıntıları,  


Güzel sözler sitemizin bu sayfasında genç yazarlarımızdan Ece Temelkuran’a yer vermekteyiz. En güzel Ece Temelkuran sözleri ve kitap alıntılarını bulabileceğiniz sayfamızdan beğendiğiniz sözleri sosyal medya hesabınızdan yayımlayabilir mesaj yoluyla sevdiklerinize ulaştırabilirsiniz.


ECE TEMELKURAN SÖZLERİ ve KİTAP ALINTILARI 

Yaşamak eskimektir.

Öldüğüme göre artık yaşayabilirim.

Konuşacak zaman olsa sözcükler yok.




Acı mühim değil, umut yoruyor insanı.

Ölümü hatırlamaz insan, hayatı hatırlar.

Bir harfle öldürebilir bir insan bir insanı.

Çünkü bir erkek bir kadının nefesi kadar.

Düş organları olmayan sürüngenler olduk.

Acı, kendi kendine hikmet yumurtlamıyor.

Sevmek, kanadını bir başkasına vermektir.

Tavşan boku gibi yaşamaktansa öl daha iyi!

Hiç sevişmeden de sevgili olunuyormuş demek.

Zaman’ın tozunu tutmuyorsan bedelini ödersin.




Dünyaya omuz atmak için büyümeye çalışıyorum.

Hayalinden daha eksik olma, beni utandırma. Gel.

Zehri taşımak, zehirlenmekten daha çok acıtır canı.

İnsan, yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki.

Dünya sanki insan kanıyla işleyen bir makineymiş gibi.

Sevmek benden ibaret onun için, doğmak ve ölmek de.

Yazmak, ağlamanın bir türüydü eskiden. Gülmenin bazen.

Hayat, komik olmaya çalıştıkça zavallılaşan bir şaka şimdi.

İnsanı en çok kendini hayal kırıklığına uğratmak mahveder.

Kendinden bile gizler ama her insan bir kere mahvolmak ister.




Kafamın içinde çok şey var anne. Kitap okuyunca geçer sadece.

Göl yosunları gibi uyuyakalmak da olabilir hayatın sırrı kim bilir.

Bir dua kırıntısı lütfet, benim kalbim ise senin için hep namazda.

Hiçbir şey beklemediğini söyleyenler en çok bekleyenlerdir aslında.

Herkes kendi günahını unutur; ama kimse alacağı intikamı unutmaz.

Umut pek güven duyduğum bir sözcük değil, ben inadı tercih ederim.

Yoksulluk insanları hizalar. Aynı taşın altında ezilince insanlar eşitlenir.

Sen benim sözlerimi alırsın kucağına, ben seninkilere başımı yaslarım.

Belki kafam patlayacak bir gün. Çünkü hiçbir şeyi unutmuyorum ben.

Bir kadın, bir kahvaltı için en az Nasa kadar zamanlama hesabı yapar.

Daha az sevdikçe daha çok seviyormuş gibi yapmamak nasıl becerilir?

İnsan çok yalnız kalınca, kederli şeyleri bir tek ben düşünüyorum sanır.

Oysa kimse bilemez hiçbir yere sığmamanın, sığınamamanın boşluğunu.

Ağzımın sözcükleriyle konuşuyordum, kalbiminkiler boğularak siniyordu.

İnsan içinden çok konuşunca son cümleyi bilmeden yüksek sesle söylüyor.

Aşk bir tereddüt anında gelir hanımlar. Bir küçük tökezleme ve işiniz biter!

Bir insan bu kadar mı hevesli olur yaşamaya, ortada bir hayatı bile yokken.

Hayatlar evler gibi olsa keşke. Kapısına kilidi vurup biraz dışarı çıkabilseniz.

Bir ceviz yaprağının ardına sızan ışık kadar bile umut olsa, yetinmeyi bilirim.

Burası dünya ! Her şey sandığından daha bayağı, daha çirkin, daha sıradan.

Kadınlar, dünya üzerinde yaşayan, verilmiş sözlere inanan son canlı türüdür.

Güzelliği onu bıraksa da güzellik jestleri gövdesini terk etmeyen kadınlardan.

O senin için sabretmeyi, devenin kininden değil, kelebeğin inadından öğrendi.

Bilin ki büyük hatalara niyet edenler, büyük günahların kefaretini göze almalı.

Aşk, kadınlar yorulunca biter. Kadınlar bir adamı değil, bir mezarlığı terk eder.

Eğer ölümü anlamlandıran yaşadığımız sürece yaptıklarımızsa, pek şansım yok.

Kadında zaman geçmez. Sakın günün birinde iyileşmek için zamana güvenme.

Kimse bir cennet dilemez, herkes yana yakıla kendi cehennemini görmek ister.

Kavganın tek bir kuralı vardır: Öfkesi daha büyük olan, eninde sonunda kazanır.

Hayat denen şeyin, her insanla yeniden sıfırdan başlaması ne büyük bir saçmalık.

Aklınızla yaşadığınızda, elbette eğer kafanız çalışıyorsa, hayat en eğlenceli oyundur.

Hayat, görgü kurallarının intizamını kabul etmeyen büyük bir muammaymış meğer.

Çünkü insan karanlık olunca camda kendini görüyor. Karanlık kendini görüyor insan.

Hayatı siz kuracaksınız. Nefesinizi üfleyeceksiniz… Hayat… Nefesinizin yettiği kadar.

Biz, çok güldüğümüzde daha gülerken, ağlayacağımızı düşünüp suratını asan insanlarız.

İnsan çok yalnızken, bir tane daha kendinden doğuruyordu içinde, “korkma” , desin diye.

İnsanın göğsündeki meyhanede kaç küçük memur ölüyorsa her akşam, o kadar öykü olur.

Yolculuk bir düşmek ve kalkmak meselesidir, eve yaralarla dönülmüyorsa hiç gidilmemiştir.

Çöl yolunu yitirmiş kuru erkeklerden oluşan bir şey, vaha kadınlardan kurulu sulak bir kalp.

Cahiller, güzel ve faydalı arasında hep akıllıca bir tercih yaptıklarını sandıkları için cahildirler.

Sende kudretimi değil, aşkımı deneyeceğim, yemin ettim. Bana en kıymet bilen kalbinle gel.

Dilini bilmediğin bir yerde ağlamak fenadır. Çünkü seni, senin dilinde susturacak kimse yoktur.

Çünkü serçe telaşıyla yaşayan kadınlar, zamanın ağırlığıyla uçabilen büyük kanatlı adamları seçerler.

Çünkü burada insanlar bir yanlışlık gibi ölüveriyor. Sen bir yanlışlık olamayacak kadar güzelsin.

Oysa ben hikayesini ilk kez anlatırken dikkate alınmayan insanların aniden ölebileceğinden korkarım.

Bugünlerde anneniz aklınıza daha sık gelmeye başladıysa, önemli suçlar işliyorsunuz demektir.

Ülke dediğimiz bir hayal. Hayal kırılınca hepimiz, başkentin tam ortasında dursak bile, birer mülteciyiz.

Eksik bir yasımız var bizim. Birlikte yapmamız gereken bu, birlikte tutamadığımız bir yası tutmalıyız.

İnsan, her şeyi unutuyor da, en ihtiyacı olduğu zaman yanında olmayanı, aklını kaybetse unutmuyor.

Biz çağın en iyi susan çocuklarıydık, yosun gibi yani, usluyduk. Önümüzde hep bir duvarla koşuyorduk.

İnsanların hikayelerini yazanlar evvela şunu bilmeli: Kaderini yazıyorsun yalnız olacaksın. Hem de hep.

Başka kadınların çaresizliklerine öfkelenen kadınlar muhakkak kendi çaresizliklerine öfkeleniyorlar.

Kaderin önüne geçecek kadar çabuk davrananlar, kendilerini de geride bırakmaya mecburdurlar.

Yeniliyorsunuz. Yendiğiniz için yeniliyorsunuz. Bu zafer bu kadar kolay geldiği için yeniliyorsunuz.

Bizim gibiler hep kendi kendini iyileştirmek zorundadır. Kimse gerçekten yardıma ihtiyacımız olduğuna inanmaz.

Ekmeklerini unutanlar tanrılarını da unutur mu bir parça? Ekmeğin tanrının kırıntısı olduğu göz önüne alınırsa.

Var olmak o kadar heyecan verici gelmiyor bana. Buna karşılık, yok olmanın da anlamlı bir yanını göremiyorum.

Hikayeler, iki ucun birbirine kavuşmasını anlatır hep…Zamanın iki ucu birbirine değer ve böylece yarın başlar.

Hayatla ilgili şöyle olsaydı nasıl olurdu diye hesap yapılmaz. Başka çaresi yoktu, diye düşünmek zorundayız.

Biz vurmayı dokunmak, kırmayı sevmek, öfkelenmeyi inanmak sanan çocuklardık. Ne kadar sevilsek tamir olmayız.

Öyle bir suçluluk duygusu var ki bende , yemeğimin yemediğim yarısının bile kalbinin kırıldığını düşünüyorum.

İnsanların yüzlerindeki izlerle ilgili soru sormazsanız nezaket gösterdiğinizi değil, yüzlerini görmediğinizi düşünürler.

Gönlü kurakları biçeceksin ki kökünden, daha da kimseye zarar veremesinler. Yara açmaları mümkün olmasın bizim gibilerde.

O gemi bana gelecek. Bekliyorum. Zaferlerimin mermer sütunları arasında, şüphe gölgesini tanımamış bir kalp ile bekliyorum.

Kendinizden olana ihanet en büyük suçtur. Bedeli ödenmez. Kızınıza, kız kardeşinize ihanet ederseniz ruhunuz asla iflah olmaz.

Kesinkes yalan, insanın kendi kendini sevmesi meselesi, kim uydurduysa. İnsan ancak sevilince öğreniyor kendini sevmeyi.

Bir dostum sevgilisine; Şişmanlıyorum! deyince demiş ki sevgilisi, ne güzel! Seveceğim alan artıyor. Dokunacağım yerler çoğalıyor!

Kadının o en mahrem kalp odasının içinde ne var görmek istiyoruz. O kapıdan girenin ancak kalmaya gelmesi gerektiğini bilmiyoruz.

Hayatın matematiğini çözmüş biri. İnsanlara güvensizliğin sürekli kaygısına boşverip hayal kırıklığının anlık kederine tercih eden biri.

Senin sen olmaktan başka bir şeyle kafanı meşgul etmene gerek yok. Yani buzdan heykeller yaparken çimento ile uğraşman anlamsız.

İnsan hayatta kendini bir kere bütünüyle görür. Ömrün gerisi ya o sahneye yeniden kavuşmak için geçer ya da ondan kaçmakla.

İnsan bir kez bir sınır geçince artık hangi sınırları ne kadar geçeceğini hiç kestiremiyor. kaybolduğunuz çöl, sizi bulanla aynı olmuyor.

Bir şehrin açık hava çiçekçilerinin başına gece bekçilerinin dikilmesi , şehirde hala çiçek çalmayı düşünen insanların olduğunu gösterir.

Bana kalırsa, kendini de çok önemsiyorsun.Her yaşadığın zorluğu bu yüzden abartıyorsun. Sen merkezli bir dünyada elbette yalnız kalırsın.

Her engel de kendini bırakıveriyorsun. Biraz daha savaşkan olmalısın. Duyarlılık senin sandığın gibi, her olayda oturup ağlamak değildir.

Ben, benim gibiler için kurdum bu ülkeyi. Biliyorum senin de kaçtığını. Bir şey aradığını. Çünkü dalgalar, bu kıyıya ancak bizim gibileri taşır.

Aşk, yoklukla oynanan bir oyundur. Yokluğunun ne kadar derinden hissedileceğine ne kadar güven duyuyorsan o kadar iyi bir oyuncu olabilirsin.

Yapmanız lazım gelenler ortadan kalkınca, olmanız lazım gereken kadınlar olacaksınız. Etrafınıza bir bakın.Göreceksiniz ki hayat bizim ”nefesimizde”.

Işığın bir sesi olmalı. Yoksa sivrisinekleri karanlıkta daha iyi duyuyor olamazdık. Işığın bir kütlesi olmalı. Yoksa karanlıkta daha geniş sevişiliyor olmazdı.

Unutmak ılık, ağrılı bir loşluktu. Hatırlamak ise gölgeli uykuyu kesik kesik yanmaya başlayan çiğ beyaz floresan ışığıyla bölen berbat bir mola yeri.

Eğer bir kadının kendinden sakladığı birşeyi ortaya çıkarmak konusunda bu kadar yılmaz bir kaşif isen muhakkak kendinden sakladığın bir kadın vardır içinde.

Zehrini, büyüleyen bir ilaca çevirmek için bir ömür gerekiyor. Ne zehir geçer ne de büyülü renkler. Bu yüzden eğer bir zakkumsan, zakkum olmaya alışman gerekir.

Sevmek bir kuşun kanadının kırılmasıdır biraz da. Birini sevmek, kendi kanadından, uçmaya yarayan o tek bir kemiği çıkarıp başkasına vermektir, gönül rızasıyla, gülerek, korkmadan.

İnsan kaybolmak ister. Bakma sen söylediklerine, insan kendini feda etmek ister. Bir acıda, bir sevinçte, bir kavgada, bir hikayede erimek ister. Başka türlü katlanamaz aslında kendine.

Hikâyeleri ayrılınca insanların, etleri de kesilir birbirinden. En keskin bıçaktan bile daha keskin yarar insanları hikâyeler. Bütün yeryüzünde insanlar birbirlerini en çok hikayeler için öldürürler.

Bir insan bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur. Ne mutluluktur öte yandaki, ne de tadıyla meraklandıran bir acı. Aşk diye buna denir: Bir insan bir insanda tekinsiz bir ev görür.

Sigara içilmeyecekse yağmurla çay niye var? Madem aşık olunmayacak, kadınlar ve adamlar niye? Madem büyük yanlışlar ve acayip maceralar olmayacak, niye hayat? Böyle böyle uzar gider yağmur boyunca.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.