İnci Aral Sözleri

0
4523
İnci Aral Sözleri

SAYFA İÇERİĞİ: İnci Aral Sözleri, İnci Aral Sözleri ve Alıntıları, En Güzel İnci Aral Sözleri, Anlamlı İnci Aral Sözleri, Etkileyici İnci Aral Sözleri, İnci Aral Kısa Sözleri, İnci Aral En Güzel Sözleri, Özlü İnci Aral Sözleri, Anlamlı İnci Aral Sözleri, İnci Aral Sözleri Facebook, İnci Aral Sözleri Twitter


Güzel sözler sitemizde ”İnci Aral” sözleri bir araya getirilmiştir. Sayfamızda yer alan sözleri sosyal medya hesaplarınızda yayımlayabilir, mesaj yoluyla sevdiklerinize iletebilirsiniz.


İNCİ ARAL EN GÜZEL SÖZLERİ

Kendi toprağında ölmek, boş söz değildi.

Yazmak bir yıkım ve ardından gelen devrimdir.

Biz taraftık. Kazananı olmayan bir savaşta birlikte battık.




Yaşamak tasarlanmış ve ertelenmiş bütün ölümlerdir belki de.

Seni tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir acıyla seviyorum.

Hiçbir erkek, kadınların sandığı kadar dayanıklı ve güçlü değildir.

Sessizlik insancıldır. Sessizlik insanın ayak basılmamış bölgesidir.

İnsan yanlış yerden hayata başlamışsa, neyi tutsa elinde kalıyordu.

Hayal kırıklığına uğramış gibisiniz. Aşk çoğunlukla hayal kırıklığıyla biter.

Aşk kendi kendini yaratıp sürdürüyor. Yaşanmadan yatışmıyor, susmuyor.

Belki de yazmak dünyadan, olduğun yerden uzaklaşmanın en kestirme yolu.

Herkes ağlayacak bir göğüs istiyordu ama kimse o göğüs olmayı göze alamıyordu.

Harcanmış bir güzellik, savrulmuş bir hayat. Aşk bu derece sakatlayabilir mi insanı?




Boş bir sayfayı doldurmaya nerden başlanır, derin bir kırığın hangi ince çatlağından?

Evlenmek, iki insanı birbirine uydurmak için üst üste koyup ütülemek gibi zorlama bir iş.

Zaman içinde yaşadığımız bir akarsudur, bizi alıp ya ileriye doğru götürür ya da boğup öldürür.

Şarkılar, duyguları ifade etmenin en kolay yoludur. Kimseyi incitmezler. İstemeyen üstüne alınmaz.

Nasıl oluyor da insan, yaşamına onca güzellik katmış birini günün birinde bu kadar anlamsız bulabiliyor?

İnsanı anlayabilmek için en derin yerlerine kadar kazımak gerekiyordu. Kazımak, kazımak ve kazımak.

Unutmak; bir mezar kazmak, unutulması gerekenleri oraya gömmek ve üstüne işaret koymamaktır.

Çünkü insan asıl yitirdiğinde severdi elindekini, O zaman anlardı önemini o insanın, yanı başında dururken değil.

O gün ruhumda bir gedik açıldı. Bütünlüğüm parçalandı. Bir daha hiçbir zaman tam hissedemedim kendimi.

Benim için ait olmak, katkıda bulunmak ve paylaşmak önemli. Oysa sen ucu kırık bir kalem gibisin. Seninle yazamam.




Cesur ve kırılgan biri için yalnızlık kendine sadakatin bir başka biçimi ve biraz hüzünlü de olsa daha dayanıklı bir şeydi.

Konuşmaktan kaçınıyoruz. Aramızda söylenmeden bilinen sözcüklerle kurulmuş bir köprü var ve konuşursak belki dağılırız.

Aslında, yaşandığı süreçte insana tuhaf ve korkunç gelen şeyler bile, güvenli bir uzaklıktan bakıldığında yabansı bir dekor gibi görünüyor.

Derin bir çukur kazıp bana acı veren her şeyi ve onu gömmek, üstünü örtmek ve bu mezara işaret koymamak demekti unutmak. Gerisi boşluk.

Sevmek çok kolaydır. Elbette seviyorum seni. Önemli olan sürdürebilmek. Alışkanlıkların, sıradanlıkların bizi teslim almasına izin verip bunalmamak.

Ara sıra başını kaldırıp yıldızlara bakarak kendini evrenin bilinmezliği içinde sabit bir noktada yerleşik ama bağımsız hissetmek ne kadar güzeldi.

Duygularımı seninle bölüşebilmeyi ne kadar isterdim, eğer biraz cesaret verebilseydin bana. Hayatımda hem var hem yoksun. Bu öyle dayanılmaz bir ikilem ki.

Uyum dediğin nedir? Çaresiz bir uzlaşma ve vazgeçiş.Evcilleşme ve sinme. Asıl sorun ne biliyor musun? Birinin ötekini, kayıtsız şartsız sahiplenmeyi hak görmesi.

Geçip giden sevgilidir. Ama aşk peri masalı gibi zamanın içinde bir yerlerde durur ve hep seni bekler. Masalın iyi ya da kötü bitmesi önemli değildir. Masal masaldır.

Acıyan bir yerlerim olup olmadığını anlamak ister gibi yokluyorum içimi. Hiçbir sızı yok. Geçmişin ağırlığı yok üstümde. Yolunca yordamınca unutmuşum unutulması gerekenleri.

Ökseye düşmüş kuş gibi hissediyorum kendimi. Değiştiremeyeceğim şeyleri değiştirmeye çalışmam gerektiğini düşünmekten, boş yere kanat çırpmaktan tükendim.

Zaman ağır aksak geçiyor. Bomboş ve anlamsız. Gene o yabanıllık duygusu yapışıyor yakama. O baş edilmez umutsuzluk ve kaçış isteği. İçimden kuşlar göçüyor.

Özlerken daha iyi tanırsın sevdiğini. Henüz gerçekleşmemiş bir düş gibi. Sözü verilmiş bir sevinç, uzun sürmüş bir ölüm gibi… Özlem beklemektir. Çaresi yoktur bunun.

Belleğimde renksiz, kokusuz, beneksiz, düz alan zamanlar oluştu sonradan. Yasak bölgeler. Gri boşluklar. Örneğin, kuşsuz bir orman. Yağmursuz kalmış bir gökkuşağı. Belleğim anılar mezarlığı.

Erkekler pek seviyorlardı gözü açılmadık bir kızdan kendilerine uygun bir kadın yaratmayı. Ama çoğu kez başaramıyorlardı bunu. Kumandayı ele alayım derken teslim olmak zorunda kalıyorlardı.

Geçmişte bıraktığım bu adam değil. Bu bir başkası. Ben onu boşu boşuna sevmiş ve yoktan var etmişim. Çoğaltmış, yüceltmiş, sevgime değer bulmak için olduğundan daha büyük ve önemli kılmışım.

Bölüşmemiz gerekenleri bölüşemiyoruz. Uyum sağlayamadığımız, hızla akıp giden zamana uyduramıyoruz aramızdaki bağı. Sevgiyi de acılarımızı da ayrı ayrı yaşıyoruz. Bundan hırçınlığımız bence.

Zaman tozdur, kirdir, nemdir, eskimişliktir, yenilgidir. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım koruyamayız kendimizi ve nesneleri ondan. Boşuna o toz bezleri, fırçalar, paspaslar, cilalar, saç boyaları, kozmetikler.

İnsanın dünyayı doğru algılamak için sevgiye ihtiyacı vardı. Yalnızların, kendi köşelerinden göremeyecekleri yüzleri vardı hayatın. Düşlerin gerçekliğinden emin olamamak da bununla ilgiliydi: Düşlerin tanığı yoktu.

Yanlışlıklar, yenilgiler geçiyor aklından. Leş kokan kasap dükkanlarına asılmış yapışkan sinek tuzakları, lambalara yapışmış pervaneler geçiyor. Görmeden bakıyor onu buralara getiren adama. Bakışları karşılaşmıyor artık.

Yalnızlık, insanın dış kabuğunu kalınlaştırıyor. Dünyadan gizlenen iç ise zayıf ve kırılgan kalıyor. Maskemi indirdiğimde ya da kendi kendimle kaldığımda güçlülük sandığım inat ve özgüven bir an da paramparça olabiliyor.

Yeniden genç olabilse keşke. Zamanın bu kadar çabuk geçişi, insan hayatının böylesine kısa oluşu haksızlıktı. İnsan, hele bir de kadınsa nasıl yaşaması gerektiği öğrenmiş olduğunda iş işten geçmiş oluyordu. Nasıl seveceğini bildiğinde akşam oluyordu.

Sonra bir gün orta yaşa varıyorsun ve açabileceğin kapıların hiçbirini açmamış olduğunu fark ediyorsun. Yani bir sabah içinde bir yoksunlukla, unuttuğunu sandığın ama yalnızca uykuya bırakmış olduğunu fark ettiğin bir yığın özlemle uyanıyorsun.

Ben yaşamıma karışmış tüm erkekleri, hepsini sevdim. Sevgiler yordu beni.Bir yaz yağmurunun altında gökyüzüyle yıkanan ağaçları sevdim.Kelebek kanatlarındaki benekleri.Güne açılan pencereleri. Bütün hayvanları ve en çok kedileri.

Kırılacak, çok değerli bir şeyin ta yukarıdan yere bırakılıvermesi ve ayaklarının dibinde patlayıp dağılması. Kaybetmek, dehşet. En acısı, eğer kendi bedeninden hayat verdiğin bir insansa bu, acın sonsuza kadar sürecek bir parçalanma duygusuna dönüşüyordu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.