Tuna Kiremitçi Sözleri

0
3830
Tuna Kiremitçi Sözleri

SAYFA İÇERİĞİ: Tuna Kiremitçi, Tuna Kiremitçi Sözleri, Tuna Kiremitçi Sözleri ve Alıntıları, Tuna Kiremitçi Alıntıları, En Güzel Tuna Kiremitçi Sözleri, Tuna Kiremitçi Kısa Sözleri, Kısa Tuna Kiremitçi Sözleri, Tuna Kiremitçi Aşk Sözleri, Tuna Kiremitçi Sözleri Facebook


Tuna Kiremitçi 1973 Eskişehir doğumlu Türk yazar, müzisyen ve sinemacıdır. Sayfamızda Tuna Kiremitçi sözleri ve alıntıları yer almaktadır. Sayfamızda yer alan sözleri sosyal medya hesabınızdan yayımlayabilir, mesaj yoluyla sevdiklerinize ulaştırabilirsiniz.


TUNA KİREMİTÇİ SÖZLERİ ve ALINTILARI

Sessizlik de icabında müziktir.

En sağlam direniş: Kalbi temiz tutmak.

Biraz da sana bağlı, üzülüp üzülmemem.




Ev soğuktu. Yalnız kalmak istemiyordum.

Ondan öncesi vardı, bir de ondan sonrası.

Bir kişiyi yargılamadan önce dualarına bakın.

Her şeye rağmen belki, hala, biraz genç sayılırdık.

Hayatımızdan geri getirilmesi imkânsız bir dakika geçti.

İnsanoğlu yalnızdır. Yalnız doğar, yalnız büyür, yalnız ölür.

Aşk, insanın kendisini aptal gibi hissetmekten hoşlanabilmesidir.

İnsan aklı, sağlığını koruyabilmek için olmadık taklalar atabiliyor.

Gerçekler işine gelmiyorsa hayatında bir yamukluk var demektir.

Başkalarının hayatını o kadar merak ediyorsanız roman okuyunuz.




Kimse yarınını bilemiyor artık. Bir fırsat varsa insan onu kullanmalı.

Aslında yazı da aşk da aynı şeyini tehdit ediyor insanın: özgürlüğünü.

İlk başta hep böyle olur. Sırtından tonlarca yük kalktığını hisseder insan.

Ne çalacağınıza karar veremediğiniz durumlarda Beatles en iyi seçenektir.

Aslında ciddi şeylerdir karikatürler; her biri yaşantımıza akıl ve neşe katar.

Fırtınaları severim dedi: Şu hayattaki her şeyin geçici olduğunu hatırlatırlar.

Bu işler böyleydi işte… İnsan bir kasım gecesi kaldırımın üstünde kalıveriyordu.

Onun yanındayken sözcükleriniz görünmez bir duvardan sekip size geri dönerdi.

Bu romandaki her şey hayal ürünüdür. Dünyanın tamamen delirmiş olması hariç.

İnsan yalnızken kendini üstüne her yerden iğne yağan bir mıknatıs gibi hissediyor.




İnsan ancak bütün geçmişinden soyunduğunda aslında kim olduğunu anlayabiliyor.

Galiba insan kendi bencilliğiyle en çok bir mezarı ziyaret ettiğinde yüz yüze geliyor.

Şimdi ben, genç kızlığının dünyasında misafir bir kadınım. Başımdan bir hayat geçti.

Bir yanım onu giyotine yollamak isterken diğer yanım hâlâ korumaya çalışıyor olabilir.

Ben keyifsizken başkalarının kelebekler gibi sektiğini görmekte içimi acıtan bir şey var.

Unutuş tam ne zaman gerçekleşti, bilmiyorum. Uykuya daldığımız anı hatırlayamayız ki.

Şu an çektiğin acı seni öldürmeyecek. Eğer izin verirsen, biraz daha güçlendirecek ama.

Yolculuk güzel bir yalnızlıktır. Sadece sana ait olan, kimsenin elinden alamayacağı bir zaman parçası.

Oysa şimdi anlıyorum ki insan elleriyle biçim vermeli kendi yalnızlığına, bir heykele biçim verir gibi.

İntihar etmenin en iyi tarafı buydu; başarısız olduktan sonraki her şey insana tatlı geliyordu.

İnsanın aşırı büyük bir güç karşısında aciz hissettiği andı bu. Alacak nefes, kuracak cümle kalmıyordu.

Yine de yaşamak zehirli bir şeydi. Her an yeni bir umuda dönüşerek kanımıza karışabiliyordu.

İnsan tören sürerken ölümün ciddiyetini kavrayamıyor nedense. Ölüm hiç olmadığı kadar zararsız görünüyor.

Çizgiyi aşıp varlığımızı acıtan deneyimlerden geçtikten sonra mutluluğun ve mutsuzluğun ötesinde bir yere ulaşırız.

Yazının büyüsüne kapılıp yalnızlığa sürüklenenler gibi, aşkın büyüsüne kapılıp iki kişilik bir ıssızlık inşa edenler de var.

Her şey bir tereddüt dedi. Bu kainat bilinmeyen bir Tanrı’nın tereddütü. Sona ermek için onun kararını bekler gibiyiz.

Hayatım senindir. Nefesim ve tenim senindir. Seni sevmekten dolayı yaşayacağım her şeyden ancak gurur duyarım.

Bence hepimiz kalbimizin derinliklerinde aynı şeye ihtiyaç duyuyoruz. Bir şey kalbimizi yakalasın, yalnızlığımızı gidersin istiyoruz.

Sonra, gitti. İki saat sonra buluşacakmışız gibi ayrıldık birbirimizden. Bir daha hiç görüşemeyeceğimizin o an farkına vardım.

Elbette bir acı yaşadım. Kanatlarım kırıldı. Elbette en kötüsünü gördüm. Şurada yaralarını usul usul, yaygara etmeden sarmaya çalışan bir kadınım.

Bense hayatta bir şeyleri becermeyi galiba sadece annem için istedim. Sırf onun yüzünde keder dışında bir ifadenin nasıl duracağını merak ettiğim için.

Kimseye sitemim, kimseden şikayetim yok. Belki şans yüzüme güler de aklıma yeni bir cümle gelir diye, kalbimin derinliklerini kalemimle yokluyorum.

Ne zaman kendimi böyle rahat hissetsem, karşı yönden gelen bir de huzursuzluk duyarım. Rahatladığım anlarda savunmasız hissediyorum herhalde kendimi.

Hiçbir duygusunu tek başına yaşayamayan bir kızdı Ayşe; içinde olup bitenleri etrafına yaymadan, tüm dünyayı kendisine dahil etmeden nefes bile alamazdı.

Bir hızla, yavaşlayan bir hızla toparlarsın ne varsa içinde esen fırtınanın savurduklarından. Bir an sorunudur senin için artık; kalkıp gitmek, her şeye hazır olmak.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Damarlarımdan kaç acı dakikası, ruhumdan kaç işkence… İnsanın ne kadar acı çekerse çeksin ölememesi, ancak cehennemde mümkündür.

Gördüğümüz her şeyi anlayıp yorumlamak iflahımızı kesiyor hayat botunca. O çok övündüğümüz zekamız bizi yalnız ve huzursuz varlıklar haline getirmekten başka işe yaramıyor.

Gerçi güzel kadınların ayna karşısındaki hazırlıklarını sonsuza kadar seyredebilirim. Onların ruj sürüşleri, gözlerine kalem çekişleri, allığı ve pudrayı kullanışları şu dünyadaki en güzel görsel şölendir.

Kızcağız uyuyordu, çünkü içi rahattı. Her şeyi çözdüğünü zannediyordu. Sanıyordu ki, bu hikâyeden geriye kalan sadece usul usul kanayan bir yaradır. Onu da zaman halleder, insan uyuyabilir artık.

Eski Türk filmlerinde adamların konuşurken neden kadınlara sırtlarını döndüklerini işte o an anladım. Gözlerim dolu dolu olmuştu ve geriye dönecek olsam bir rezalet çıkaracağımı adım gibi biliyordum.

Gizemli olmak için çabalamıyordu ve onu asıl gizemli kılan buydu. Her şey olması gerektiği gibiymiş, düzeltilmesi gereken hiçbir şey yokmuş, tek yapmanız gereken ayak uydurmakmış gibi bir duygu veriyordu.

Biliyorum, ”keşke burada olsaydın” söylenebilecek en aptal cümle. Ama keşke burada olsaydın. Keşke karşı karşıya oturup hayattan konuşsak ya da hayata dair sussaydık. Sustuğumuz zaman bile birbirimizi anlayabilecek kadar tanışıyor olsaydık.

Yüksek sesle söylenince hiçbir şey korkutucu görünmüyordu insana. Sanki sesimle beraber sıkıntım da benden çıkıp uzayın derinliklerinde kayboluyordu. Bazen de bu konuşmalarımı kaydediyordum. Kendi sesi insana nasıl yabancı gelirse, dertlerim de o kayıtları dinlerken bana öyle uzak ve zararsız görünüyordu.

Bazı mektupların yazılmasını geciktiren bir kısır döngü var. Önce gücü yetmediği, ne söyleyeceğini bilemediği için yazamıyor insan. Sonra bu tereddütler yüzünden mektubun yazılması gereken zaman geçiyor. Tren kaçıyor yani. Bu sefer gecikmiş olmanın suçluluk duygusu engelliyor seni. Mektup asla yazılamıyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.