SAYFA İÇERİĞİ: Yekta Kopan, Yekta Kopan Sözleri, Yekta Kopan Alıntıları, Yekta Kopan Sözleri ve Alıntıları, En Güzel Yekta Kopan Sözleri, Yekta Kopan Kitap Sözleri, Yekta Kopan Kitap Alıntıları, Etkileyici Yekta Kopan Sözleri, Yekta Kopan Sözleri Facebook, Yekta Kopan Sözleri Twitter
Güzel sözler sitemizin bu sayfasında Türk yazar, seslendirme sanatçısı ve televizyon sunucusu olan Yekta Kopan’a yer verdik. Sayfamızda Yekta Kopan’a ait sözler ve kitap alıntıları yer almaktadır. Sayfamızda yer alan sözleri sosyal medya hesaplarınızda yayımlayabilir, mesaj yoluyla sevdiklerinize ulaştırabilirsiniz.
YEKTA KOPAN SÖZLERİ ve KİTAP ALINTILARI
Sevmenin en zor yanı sevilmek.
Sustum, anadilim sensizlik oldu.
Çocukluğun ezberindendir cesaret.
Dinsizden çok densizden sakınırım.
Güneş giderken sevgisizliği de götürmüş.
Çocukluk, utanılacak sayısız anının birikimidir.
Ama öyledir ya bazen, bir “keşke”ye dayanır hayat.
Yazmayan kalem öldürür. Kan da kurur mürekkep de.
Zaman, ölülere saygısından siler mezar taşı yazılarını.
Meğer her ayrılık, sevdiğin bir şairin intiharı gibiymiş.
Bir hatayı başka bir hatayla örterek geçecekti ömrüm.
Ben bir teneke oyuncağım, sahibini savaşta kaybetmiş.
Rüyalardan başka dostum yok, beni benden kurtaracak.
Bazı babalar oğullarına sadece dertlerini miras bırakıyor.
Hayat peşimizden gelirken kaçmaktan başka çaremiz yok.
Hafızadan silinen her anı, biraz daha özgürleştiriyor insanı.
Bu bir kâbus değil, bir kâbus bile bu kadar karanlık olamaz.
Böyledir zaten, çocukluk, utanılacak sayısız anın birikimidir.
Şimdi dalgalar başka kıyılara vuruyordur lacivert bedenlerini.
Yazdıkça, aşktan uzaklaşıyor, daha çok kendime dönüyorum.
Kaç kere başlanabilirdi ki, tek sonu olduğu bilinen bir hayata?
O tadına doyum olmaz bir şiirdi, ben taslak halinde bir roman.
Öyle şeyler anlatırdım ki sana, tek kelimesi aklını başından alır.
İnsan en kolay kendinden utanıyor. O yüzden sevmem aynaları.
Gergedan öpüşmesi kadar çaresiz hayatının derdi oturuyor içine.
Okumaktan ve sevmekten daha anlamlı hiçbir şey yoktu hayatta.
Hayat dediğin bir cümleye yenik düşmek. Bir kelimeye. Bir heceye.
Zaman bana korkularımı verirken karşılığında uykularımı çalıyordu.
İnsan kendi hayatını bile ancak iyi bir hikayede okuyunca anlayabilir.
Biri otursun karşıma, izah beklemeden bütün hayatımı dinlesin istedim.
Değil mi ki rüyalar gün boyu sakatlanan zihinlerimizin koltuk değnekleri.
Ölüme duran bir çocuğun anasına ettiği zulmü, hangi kağıda yazabilirsiniz.
Ne yazık ki ben hayatımı değil istediğim gibi, yaşadığım gibi bile yazamam.
Kötü olmak, iyiymiş gibi davranan bir sahtekar olmaktan daha kötü değildir.
Ben masanın kısa bacağıyım, katlanmış gazete kağıtlarıyla dengede durabilen.
Şu anda, tam da şu anda, ruhumu silkeleyen öpüşünü hatırlamaya çalışıyorum.
Ömrüm boyunca, ikinci el satan bir dükkanın vitrinini bakar gibi baktım hayatıma.
Kitabın bana bir başka faydası, zamanın nasıl geçtiğini anlamama engel olmasıydı.
Doğru zamanda, doğru sözleri kullanmayı bilirseniz, açamayacağınız engel yoktur.
Babalık sonradan giyilen bir gömlek,çoğu erkeğin düğmelerini doğru ilikleyemediği.
Çocuklar ve yaşlılar, kapağı her an için açık duran birer öykü hazinesi sandığı gibidir.
Adamı öldüremediler ama içindeki şiiri katlettiler. Ondan sonrasına yaşamak mı denir?
Diller, dinler, birbirine karışıyor, kaynıyor, hepsi buharlaşıyor, geriye sadece insan kalıyor.
Bu yorgun saatlerde değil, gün ışığının tazeliğinde sev beni. Bu gece değil, yarın sabah öp beni.
Korkularımızla öldürüyoruz zamanı. Oysa saniye kolu, tüm cesaretiyle koşmaya devam ediyor.
Hayat, lunaparktaki aynalar gibi. Güldürücü ve kişiyi kendi gerçeğiyle yüzleştirmemeye kararlı.
Bu sözler zaten var. Sözleri benim için farklı kılan, anlamlı kılan, senin el yazınla yazılmış olmaları.
Uçurumdan kurtulmanın tek yolu ona bakmak, derinliğini ölçmek ve kendini o boşluğa bırakmaktır.
Üniversitenin son yılına geldiğimizde, abartmış olmayayım ama, en az üç bin kitap okumuştum.
Arkadaşını incittiğin günün gecesinde sıkıntıdan uyku tutmuyorsa dostluğun anlamını çözdün demektir.
Yıllarca hep düşündüklerimi değil de söylemem gerekenleri söyledim. Hepimiz böyle yapmıyor muyuz?
Zaman silip gidiyor bu yazıları. Sanırsın burada kimin yattığı bilinmesin istiyor. Saygısından siliyor anlayacağın.
Sen ancak istediğim anda okuyup, istediğim gibi yorumlayabileceğim bir kitap olarak algıladığımda güzelsin.
Ama ne kadar gülmeye çalışsak başaramıyoruz. Ne yaparsak yapalım bu gece,hayatın terazisinde hüzün ağır basıyor.
Unuturum ben. Her şeyi unuturum. Duyduklarımı, okuduklarımı, kokladıklarımı, yaşadıklarımı, yaşattıklarımı.
Böyledir hesaplaşmalar, irin akar, kötü koku yayılır ortalığa. Yaranın kabuğu düşünce hafif bir rüzgar bile sızlatmaya yeter.
Yüzünü unuttuğun birinin sesini duyuyorsun. Sesini unuttuğun birinin yüzünü hatırlıyorsun. Hayat seni bir köşede sıkıştırıyor.
Ben geçip gitmek isterdim hayattan, o iz bırakmak için uğraşırdı. O tadına doyum olmaz bir şiirdi, ben taslak halinde bir roman.
Sevgi dolu bir ortamda sevgisiz yaşanabileceğini gösterdin bana, demek ki ben de sevgisiz bir ortamda sevgiyle yaşayabilirdim.
Belki sen de çıkar gelirsin bir gün, bir şiir kitabının sayfaları arasından. Başın hafifçe öne eğik, yüzünde gergin bir gülümseme.
İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbirleriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Hayal dünyasının vaat ettikleriyle gerçek yaşamın sundukları arasındaki gerilime, belirsizliğe dayanamayan insan yok mudur, vardır!
Meğer her ayrılık sevdiğin bir şairin intiharı gibiymiş. Beden kendini sonsuza gömüyor, sadece dizeler ve duygular kalıyor geriye.
Hayal dünyasının vaat ettikleriyle gerçek yaşamın sundukları arasındaki gerilime, belirsizliğe dayanamayan insanlar yok mudur, vardır!
Her vurgunda, bir sonraki kitaba açıyorum ciğerlerimi. Parçalansa bedenim korkmam, kaç kere yeniden çizdim kendimi defterlerime.
Seksen küsür yıllık bir hayatın yükünü, her gündoğumunda bir kez daha omuzlarımda hissetmekten kötü müdür ölüm? Sanmam.
Hâlâ yaşadığını kanıtlayabilmek için bir şey yapmalısın. İki seçeneğin var: Ya titreye titreye ağlayacak ya da çılgınca kahkaha atacaksın.
Buzdan bir kütle, mumyadan bir heykel gibi izledim kaderimi. Babam yanımda olsa bir tokat atar kendime getirirdi beni. Bir de baktım yoksun.
Hiçbir zaman o kadar özgür davranamayacağımı düşündüm. İnsanım ben çünkü. Her gün giyinmek, her gece soyunmak zorunda olan bir insan.
Anladım ki, söylenmesi gerekeni hep o söyledi. Ben sadece düşündüm. Zihnimde tartıştım insanlarla. Ne yaşadıysam kabuğumun altında yaşadım.
Bütün duygulardan oluşan bir gökkuşağı vardı içimde… Altından geçip dilek tutmak istediğim ama asla ulaşamayacağımı bildiğim bir gökkuşağı.
Öyle dönemleri vardır ki hayatımızın çıkışı olmayan bir sis bulutunun içinde yürüdüğümüzü hissederiz. Suyla buluşan rakının beyazı kadar yoğun bir sis.
Bulutlar geçerken konuşur, ne dediklerini hemen duyman, hızlıca okuman lazım. Hayat da öyledir, geçer gider, iyi dinlemezsen, ne dediğini duyamazsın.
Herkesin sırları vardır. Benim de var. Doğrularım da oldu, yanlışlarım da, sırlarım da. Ama aklını başından alacak bir hikâyem yok kızım. Doğdum, yaşadım, ölüyorum.
Kütüphaneye yaklaşmak sana yaklaşmak gibiydi. Kitaplarla dolu bir geçmişte, kütüphaneyle çevrili bir odada sensizlikten kaçmaya çalışmak dünyanın en zor şeyiymiş.
Herkes ne kadar iyiyse o kadar iyi, ne kadar kötüyse o kadar kötü. Hatalarım var elbet yanlışlarım; nedenini bilmediğim, bilmeye çaba harcamadığım tuhaflıklarım.
Başka çocukların anneleri üst baş kirleten oyunlara kızardı ama babaannem hiç ses çıkarmazdı. ”İyidir toprağı avuçlamak”, derdi, toprağı seven, insanı da sever.
Mavi ve kavuniçi ağırlıklı noktalar. Binlerce, milyonlarca nokta. Noktalardan oluşan bir kadın. Hayatının noktalarını bir araya getirip, kendine bir vücut yaratmayı başarmış.
Pencerenin içindeki fesleğene uzaktan baktın. Sen hep uzaktan baktın. Korktun. Çay bardağında dönen kaşığın sesi büyüdü içinde. Ne yapsan da ezberleyemedin o şarkıyı.
Yıllarca hep düşündüklerimi değil de, söylemem gerekenleri söyledim. Hepimiz böyle yapmıyor muyuz? Aman şöyle dersem ayıp olur, böyle dersem yanlış anlaşılırım falan filan.
Bir kere aşık olunur. Aynaya her baktığında onun yüzünü görüyorsan iş bitmiş demektir. Gittiği günden sonra baktığın her yolun son durağında onu görüyorsan da, sen bitmişsin demektir.
Hangi kömür, günün birinde elmas olacağını önceden bilir? Köpeklerin bu kadar çok olduğu bir yerde, bir sopa ne kadar uzağa fırlatılırsa fırlatılsın yine de kendini, atan kişinin yanında bulacaktır.
Yırtılan sayfalar, beğenilmeyen cümleler, votkalanan biralarla geçen dakikalar geceyi getirdi eve, sessizlik omuzlarıma çöktü. Yorgunum baba, diye mırıldandım aynaya bakarken. Yorgundum.
Ölülerin anlattıkları, insanı öldürür mü? Bütün ölüler insanın aklını başından alacak gizemli hikâyeler mi götürürler yanlarında? Annem, bir hayalet mi artık? Yoksa hayalet olan babam mıydı, yanımızda olmadığı bütün o yıllar boyunca?
Sen, ey fısıltılı şarkı, ardında hesaplaşması bitmeyen bir tarçın kokusu bırakıp gittin ya, işte o geceden beri lanet okuyorum aklını çelen yıldızların puştluğuna. Göz kırpmasalardı sana, düşmezdin gecenin idam etmeyi seven karanlığına.
Kafamı küçük pencereye dayayıp, bulutların iç karartıcı beyazlığında babamı görmeye çalışıyorum, sıradan birkaç görüntü dışında bir şey gelmiyor aklıma, sadece sesini hatırlıyorum. Çünkü ben en çok sesleri hatırlıyorum; o gün de, bugün de!
Sırılsıklam olmuş bir köpek geçti yoldan. Bir ara durup bana baktı. Arka ayağıyla kulağını kaşıyıp devam etti hayatına. Hiçbir zaman o kadar özgür davranamayacağımı düşündüm. İnsanım ben çünkü. Her gün giyinmek, her gece soyunmak zorunda olan bir insan.
Karşıdaki incir ağacına baktım. Ağaçları, kuşları, adlarıyla bilmeyen bütün insanlara okkalı bir küfür savurdum içimden. Ağaç değil onun adı; zeytin, çınar, elma, kavak? Kuş değil onun adı; güvercin, serçe, karga, saka. İnsan değil bizim adımız; yalancı, katil, ikiyüzlü, rezil.
Her şey başta biraz garip geliyor ama alışıyor sonra insan. Hastalıklı düşüncelerimden öylesine utanıyorum ki böyle şekerli, kitabi bir şey söylüyorum. Daha fazla rezil olmamak için uzun süre susuyorum, neyse ki biralar geliyor o arada, suskunluğumu sıvıyla kamufle ediyorum.
Midem ekşiyor, kulaklarım uğulduyor, adını bilmediğim bir rüzgar yalıyor ensemi. Yüzümdeki ifadeden rahatsız olduğu belli, gözleri bulutlanıyor bir anda, sesi boğuklaşıyor. O ses tonu gerçek, biliyorum. Çünkü ben en çok sesleri hatırlıyorum; o gün de, bugün de! Bir de baktım yoksun.
Kitaplardan başka nefes alacağım balkon kalmadı gerçeklikler şehrinde. Bilinen en eski usulle süngere dalan avcıdan farkım yok, öyle dalıyorum yazının okyanusuna. Her vurgunda, bir sonraki kitaba açıyorum ciğerlerimi. Parçalansa bedenim korkmam, kaç kere yeniden çizdim kendimi defterlerime.